Konu Başlıkları
I. GENEL OLARAK
II. BİLİRKİŞİYE BAŞVURULMASI GEREKEN HALLER
Kanun koyucu bu maddede özel ve teknik bilgi ile genel tecrübe ve hukuki bilgi arasında bir sınır çizmiştir. Özel bilgiden anlaşılması gereken belirli bir bilim dalının araştırıp ortaya koyduğu bilgi; teknik bilgi ise pozitif bilimlerin verilerini uygulamaya yeterli bilgi ve teknik standartlardır . Bu tanımlamaya uyan hukuki meselelerde hakim bilirkişiyi görevlendirip delilleri ona göre değerlendirmelidir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesinin kayıp kaçak bedellerinin usulsüz toplanması konusunda açılmış davada bilirkişi görevlendirmeden vermiş olduğu kararı 24.12.2015 tarihinde “…Kural olarak HMK’nın 266. maddesi gereğince; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Uzmanlık gerektiren konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmadan dava sonuçlandırılmaz. Somut olayda uyuşmazlığın çözümünün, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği ve dava konusu bedeller yönünden bilirkişinin görüşünün alınmasının gerekli olduğu açıktır.
Mahkemece, davacı tarafın dava konusu bedeller yönünden ne kadar alacaklı olduğu hususunda, davalının cevap dilekçesinde bedel yönünden bir itirazı olmadığı, tahsilatın mevzuata uygun olduğunu savunduğu gerekçesiyle bu yönden bilirkişi incelemesi yapılmamış olup bu husus doğru görülmemiştir. Hal böyle olunca dosyanın uzman bilirkişiye verilerek, davacının dava konusu bedeller yönünden alacaklı olduğu miktarın hesaplanması konusunda denetime elverişli bir rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı görülmüş ve bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozmuştur.
Kanun koyucu bir diğer sınır olarak genel bilgi ve tecrübe ile hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuk bilgisine ihtiyaç duyulacak hallerde bilirkişiye başvurulmasını emredici hüküm ile yasaklamıştır. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesine ölüm aylığı bağlanması talebine ilişkin açılan davada mevzuat hükümleri incelenmeksizin sadece bilirkişi raporuna istinaden verdiği kararı 16.02.2016 tarihinde “…babası üzerinden davacının ilk defa yazılı olarak ölüm aylığı tahsis talep tarihine göre 506 sayılı Kanunun 99. ile 5510 sayılı Kanunun 97. maddeleri gözetilmek suretiyle yapılacak irdeleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, maddi veri ve vakıalara uygun olmayan bilirkişi raporu dayanak alınmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Ayrıca değinilmesi gereken diğer bir husus da; HMK. 266 ve devamı (HUMK. 275 vd.) maddelerine göre takdiri kanıt olarak düzenlenen “bilirkişi”; görülmekte olan davada hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi imkanı bulunmayan ve özel, teknik bilgiyi gerektiren konuda/konularda oy ve görüşüne başvurulan, bu anlamda mahkemeye yardımcı olan üçüncü kişi olarak tarif edilmektedir. Konuluş sebepleri arasında hâkimlik mesleğinin niteliğini ve tarafları pahalı yargıdan korumak bulunan maddede, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren durumlarda bilirkişinin oy ve görüşünün alınması mahkemenin takdir yetkisi içerisinde kabul edilmiş olup, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile tespiti/çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulması, emredici hükümle yasaklanmıştır. 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da belirtildiği gibi, hakim, kanunları doğrudan doğruya uygulayarak iddia ve savunmadaki sonuç ve istemleri karara bağlamakla yükümlüdür. Bir davada yargı görevine giren konular için bilirkişi düşüncesi alınamaz, yargı görevi bilirkişiye aktarılamaz. Yargılama görev ve yetkisini elinde bulunduran hakimin hak ve adalete uygun karar vermek zorunluluğu bulunduğu gibi, davayı en az giderle ve en kısa sürede sonuçlandırmak için kendisinden beklenilen özeni gösterme yükümü olduğu, bozma üzerine yürütülecek yargılamada özellikle dikkate alınması gereken önemli bir husustur” gerekçesi ile bozmuştur.
III BİLİRKİŞİNİN GÖREVLENDİRİLMESİ
Görevlendirilecek bilirkişinin sicile kayıtlı olduğu dal ile açıklığa kavuşturulacak hususun konusu birbiriyle tutarlı olmalıdır. Görevlendirildiği alanda uzmanlığının olmadığını ya da başka bir bilirkişi ile daha işbirliği yapması gerektiğini fark eden bilirkişi bu hususu görevlendiren makama bildirmekle yükümlüdür (HMK m.275). İş birliğinin gerektiği durumlarda gerekçesi açıkça belirtilmek ve toplam sayı tek olmak kaydıyla kurul olarak görevlendirme yapılabilir (HMK m.267). Örneğin teslim edilen inşaatın elektrik, su ve kanalizasyon işlerinin düzgün yapılıp yapılmadığı ile ilgili bir husus muhakkak bu alanlardaki bilirkişilerden oluşan kurulla değerlendirilecektir.
Akıl hastalığı, zayıflığı, soybağı tespiti, vesayet kararı gibi tıbbi konularla Kamulaştırma Kanununda kamulaştırma bedelinin tespiti konularında bilirkişi incelemesinin açıkça zorunlu tutulduğu görülmektedir.
Bilirkişiler açısından ise görevin kabul edilmesi ile ilgili HMK m.270 “ (1) Aşağıda sayılmış olan kişi ya da kuruluşlar, bilirkişilik görevini kabulle yükümlüdürler: a) Resmî bilirkişiler ile 268 inci maddede belirtilmiş bulunan listelerde yer almış olanlar. b) Bilgisine başvurulacak konuyu bilmeksizin, meslek veya zanaatlarını icra etmesine olanak bulunmayanlar. c) Bilgisine başvurulacak konu hakkında, meslek veya sanat icrasına resmen yetkili kılınmış olanlar. (2) Bu kişiler, ancak tanıklıktan çekinme sebeplerine veya mahkemece kabul edilebilir diğer bir sebebe dayanarak, bilirkişilikten çekinebilirler.” hükmü düzenlenmiştir.
IV. BİLİRKİŞİ GÖREVİNİN KAPSAMI VE GÖREV ALANININ BELİRLENMESİ
Bilirkişilik görevi bir kamu hizmeti olan adli organların faaliyet alanı içerisinde yürütüldüğünden bir kamu görevidir. Bu husus HMK m. 284’ te “(1) Bilirkişi, Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Görevlendirilen bilirkişiler belirtilen saatte hazır bulunmalı, yemin etmeli ve bilgisine başvurulan konuda süresinde oy ve görüşünü mahkemeye bildirmelidir. Aksi yönde davrananlar hakkında tanıklığa ilişkin yaptırımlar uygulanır (HMK m.269). Ayrıca bilirkişi görevini bizzat kendisi yerine getirmekle yükümlü olup görevinin icrasını kısmen bile olsa başkasına bırakamaz (HMK m.276).
Mahkeme bilirkişinin görev alanını net bir şekilde belirleyerek özel ve teknik bilgi ile açıklığa kavuşacak hususta hangi konuların aydınlatılması gerektiğini mutlaka bildirmelidir. Bu durum HMK m.273’ te “(1) Mahkeme, tarafların da görüşünü almak suretiyle bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında, aşağıda belirtilen hususlara yer vermek zorundadır: a) İnceleme konusunun bütün sınırlarıyla ve açıkça belirlenmesi. b) Bilirkişinin cevaplaması gereken sorular. c) Raporun verilme süresi. (2) Bilirkişiye, görevlendirme yazısının ekinde, inceleyeceği şeyler, dizi pusulasına bağlı olarak ve gerekiyorsa mühürlü bir biçimde teslim edilir; ayrıca bu husus tutanakta gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Madde incelendiğinde bilirkişiye tevdi edilecek görevin sınırları belirlenirken mahkeme tarafların da görüşünü alır. Taraflar zaten dilekçeler aşamasında delil bildirme yükümlülüğü sonucu olarak bilirkişi delilini belirterek bilirkişi marifetiyle açıklığa kavuşturulacak konuyu ayrıca somutlaştırmalıdır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi nafaka alacağı sebebiyle yapılan icra takibine itiraz konusunda ilk derece mahkemesinin bilirkişiye kapak hesabının yapılması konusunda tevdi ettiği görevi bilirkişinin yerine getirememiş olmasına rağmen hüküm kurmuş olmasını “ … O halde mahkemece yukarıdaki anlatılan ilkeler dikkate alınarak, raporun sağlıklı ve eksiksiz olmasının temini ile muhtemel itirazların daha işin başında bertaraf edilmesi ve dolayısıyla usul ekonomisine uygunluğunun sağlanması açısından, inceleme konusu ile bilirkişiye yöneltilecek sorular açık ve net bir şekilde tayin edilerek dosyanın yeniden aynı bilirkişiye tevdii ile dosya hesabının yapılarak ek rapor aldırılıp oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” gerekçesiyle 04.05.2012 tarihinde bozmuştur”
V. BİLİRKİŞİNİN YETKİ VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
1. Ücret ve Giderlerinin Ödenmesini Talep Yetkisi
Bilirkişi sarf ettiği ücret ve mesai ile orantılı olarak ödeme talep etme yetkisine sahiptir. Hakim bilirkişi ücret tarifesinde belirlenen değerleri esas alarak bilirkişi ücretine hükmeder. Bilirkişinin talepte bulunması için tevdi edilen görevi yerine getirmiş olması gerekir.
2. Çekinme Yetkisi
Bilirkişinin tarafsızlığını etkileyecek bir durum olması halinde görevden çekinme hakkına sahiptir. Çekinme hakkı tanıklıktan çekilme sebeplerine dayanarak gerçekleştirilebilir. Her halükarda bilirkişi çekinme yetkisini somut delillerle görev makamına sunarak kullanmalıdır.
3. Bilgi Alma Yetkisi
Bilirkişinin objektif ve sağlıklı bir temel üzerine oturtulmuş bir rapor hazırlayıp mahkemeye sunabilmesi için kamusal bir takım yetkilerle desteklenmesi gerekmektedir . Bilirkişi kendisine tevdi edilen görev ile ilgili hakimden bilgi alabileceği gibi mahkemenin uygun bulması halinde taraflardan da bilgi alabilir. Taraflardan biri bulunmaksızın diğeri dinlenemez (HMK m.278).
4. İnceleme Konusu Eşyada Bazı Tasarruflarda Bulunma Yetkisi
Bilirkişi oy ve görüşünü açıklayabilmesi için bir eşya veya nesnede inceleme yapması gerekiyorsa mahkeme kararıyla izin verilen çerçevede dokunma, inceleme, muayene gibi tasarruflarda bulunabilir
B.YÜKÜMLÜLÜKLER
1. Davete icabet etme yükümlülüğü
2. Yemin etme yükümlülüğü
3. Bildirimde bulunma yükümlülüğü
4. Tarafsız davranma yükümlülüğü
5. Görevini bizzat sadakat ve özenle yerine getirme yükümlülüğü
6. Sır saklama yükümlülüğü
7. Süresi içinde oy ve görüş bildirme yükümlülüğü
VI. BİLİRKİŞİ İNCLEMESİNİN HUKUKİ DEĞERLENDİRİLMESİ
Bilirkişi incelemesinin de hukuki statü olarak ne olduğu ile ilgili tartışma ağırlıklı olarak doğrudan delil ve inceleme-delil ikame yöntemi kavramları arasındadır. Kavram olarak hakime uyuşmazlık konusu vakıa hakkında bir değerlendirmede bulunma imkanını sunan, teknik veya fikri bir inceleme, hatta bilgi elde etme yöntemi olduğu söylenebilir . Kanun metni incelendiğinde bilirkişi incelemesi ispat ve delillere ilişkin kısımda tanık beyanından sonra gelecek şekilde düzenlenmiştir. Bilirkişi incelemesinin hukuki statüsü ile ilgili kanun metninden doğrudan bir çıkarım yapmak mümkün olmamakla birlikte HMK m. 282 “Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” cümlesinin lafzından doğrudan delil olmadığı anlaşılmaktadır. Zaten yargılamada delil kavramı soruşturma veya kovuşturma aşamasında taraflarca veya resen getirilen ispat araçlarıdır. Bilirkişi incelemesi ise mahkeme önündeki delillerle sonuca ulaşılmaya çalışılırken özel bilgi gerektiren durumlarda konunun açıklığa kavuşturulma faaliyetidir. Bu faaliyet diğer deliller gibi uyuşmazlıktan önce değil sonra oluşmaktadır. Yine aynı madde metninden bilirkişi incelemesinin diğer delillerle beraber serbestçe değerlendirileceği yani hakimin bu incelemeyle bağlı olmadığı anlaşılmaktadır. Doğrudan delilden ayrılan en önemli hususlardan birisi de budur. Hukuka uygun elde edilmiş doğruluğu ispatlanmış hiçbir delili hakimin serbestçe değerlendirme imkanı yoktur, doğrudan hükme esas almalıdır.
Bilirkişi incelemesinin hukuki statüsü ile ilgili doktrindeki hakim görüş inceleme ve delil ikame yöntemi olduğudur. Çünkü bilirkişi hakim yardımcısı gibi yargılamadaki mevcut verilerden özel bilgiyi gerektirenler üzerinde hakimin inceleme yapmasını mevcut özel bilgisi ile sağlar. Bunu sadece görüş bildirerek yapar ve hukuki çıkarımda bulunamaz. Nihayetinde bilirkişinin değerlendirmeleri inceleme çerçevesindeki maddi bulguları ortaya koymakla sınırlıdır. Örneğin bir çalışmanın gereği gibi yapılıp yapılmadığı, bir senetteki imzanın ilgili kişiye ait olup olmadığının tespiti vb.
VII. BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİRAZ
Doktrinde tartışmalı fakat yargıtayın yerleşik uygulaması olarak itiraz edilmeme halinde bilirkişi raporunun haklı olan taraf üzerinde usuli kazanılmış hak olarak değerlendirileceği söylenebilir. Hukuk genel kurulu 04.04.2009 tarihinde 4-823/50 numaralı kararında ‘… olayda davacı vekili yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını da istemediğinden yerel mahkeme kararının gerekçesinde açıklandığı gibi, davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Mahkemenin bu durumda kendiliğinden yeni bir bilirkişi incelemesine gitmesi de mümkün değildir. Davacı olayda, tüm dosya kapsamına göre ağır kusurludur…Ancak davacı vekili kararı temyiz ederken, bilirkişi raporunun yetersizliğinden bahsederek yeniden rapor alınması hususunu dile getirmediği gibi, duruşmada imzalı beyanı ile rapora itirazı olmadığını bildirmiştir… O halde; bu somut olayda bilirkişi raporu kesinleşmiştir. Davalı yönünden rapordaki kusur oranı kazanılmış hak haline dönüşmüştür.’
Rapora itiraz taraflardan olabileceği gibi hakim eksik hususları mevcut bilirkişiye tamamlamak üzere talimat verebilir ya da yeni bir bilirkişiyi görevlendirebilir. Bir ve ikinci rapor arasında bir çelişki mevcutsa çelişkinin giderilmesi için üçüncü bir bilirkişi atanmalıdır .
VIII. BİLİRKİŞİNİN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU
Devletin sonradan bilirkişiye rücu etme hakkı saklıdır. Bu dava için de HMK m. 287 de bir yıllık zamanaşımı öngörülmüş olup raporun kasten gerçeğe aykırı doldurulması halinde TCK m. 276 kapsamına gireceğinden zamanaşımı 15 yıl olacaktır. TCK m. 276 özgü bir suç olarak “(1) Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” hükmünü düzenlemiştir.
KAYNAKÇA
TORAMAN, Barış. 2017. Medeni Usul Hukunda Bilirkişi İncelemesi . Ankara : Yetkin, 2017.
ARSLAN, 2017. Bilirkişilik Uygulaması,Ankara
KISALTMALAR
Bkz./ bkz. : Bakınız
C. : Cilt
İİK : 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu
m. : Madde
s. : Sayfa
S. : Sayı
TTK : 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
HD : Hukuk Dairesi
E : Esas